Tweet me! (share this page on twitter)

21 Nisan 2011 Perşembe

+24 yaş sınırı bir saçmalıktır!


+24 yaş sınırı bir saçmalıktır. Bizler 24 yaşından önce avukat olup davalara bakıyoruz, mühendis olup inşaat yapıyoruz, çok zekilerimiz üniversiteyi biraz erken bitirip doktor oluyor ve bir insanın hayatını elinde tutuyor AMA, 24 yaşını geçmeden, konserlere, festivallere, galalara içki firmasının sponsor olduğu hiçbir kültür sanat aktivitesine katılamıyoruz. Bu nasıl bir saçmalıktır! Artık müzik dinlememiz, beraber olmamız da istenmiyor. Bunun üniversitelerde festivalleri yasaklamak isteyen anlayıştan bir farkı yok! Hükümet kontrol edemediği herşeyi yasaklıyor. He bir de bu festivallerde öğrenci biletleri var. Yahu 24 yaşını geçip de hala öğrenci olan kaç kişi var allah aşkına. Hem öğrenci biletlerinin mantığı, öğrencileri kültür sanat faaliyetlerinden daha ucuza faydalanması değil midir? O halde neden öğrenciye yasaklıyorsun bu etkinlikleri? Bir de yaşam tarzınıza müdahele etmiyoruz demiyorlar mı? Gençlerimizi kötü alışkanlıklardan koruyoruz demiyorlar mı? Aynı gençler 18 yaşı doldurduğunda silah ruhsatı alabiliyor.

Efes Pilsen One Love Festival, Efes Pilsen Blues Festival, Miller Freshtival ve daha bunun gibi içki firmalarının sponsor olduğu hiçbir etkinliğe katılamıyoruz. İnanmayan varsa biletix'den baksın. Hala inanmassa kapıdan girmeyi denesin (:
Sanat sponsor desteği olmadan olmaz. Bugün birçok ünlü yabancı grup, müzisyen değişik sponsorluklarla Türkiye'ye geliyorlar. Hem 24 yaş altındakiler olmadan o festivallerin, konserlerin tadı mı çıkar? Bizler olmadan ne yapacaklar yani körler sağırlar birbirini ağırlar olur orası. "Ayakta" biletlerini filan da yasaklasınlar onları da hep öğrenciler satın alır (:

Bir de diyorlar ya heryerde bu yasak var. Nerde varmış bir göstersinler bakayım? Sadece Amerika'da içki ve tütün için 21 yaş sınırı var ve sanırım Avrupa'nın bazı ülkelerinde. Peki hiç düşündünüz mü dünyanın en çok içki, sigara, uyuşturucu kullanan ülkelerden biri amerika. Sizce bu yasak uygulanabiliyor mu? Ben orada bulundum ve oradaki durumu gözlerimle gördüm. Malesef yasaklarla gençler korunmuyor. Gençleri ancak eğitimle, bilinçlendirmeyle korumak mümkündür. Yoksa 21 yaş sınırı olan amerikada'ki gençler bizlerdekinden çok daha vahim durumda onu da söyleyeyim.


Ya bir saniye. Ben içki içmiyor da olabilirim. Ben sadece konsere, festivale gidip oradaki sanatçıları dinlemek, izlemek istiyorum. Ama yine yasak! yasak! yasak! İşin ilginç yanı bu yasak 24 yaşın üstündekilerin umrunda değil. 24 yaşı geçenler, biz nasıl olsa dereyi geçtik diyerekten hayatlarına vip biletleri alarak devam ediyorlar. Bu durumda iş bize düşüyor. Birlikte bu sayfada toplanıp sesimizi duyurmamız gerek. Sizlerden klasik birşey isteyeceğim ama lütfen arkadaşlarınızı bu sayfaya davet edin. http://www.facebook.com/24yassiniri

31 Temmuz 2009 Cuma

Bir Bisikletçinin Günlüğü


Bundan sonra bisikletimle yaşadıklarımı ve fotoğrafladıklarımı burada sizinle paylaşacağım ...

yeni bir bisiklet yolculuğu bu seferki rota --> paşabahçe -->beykoz --> yeniköy(motorla) --> istinye ---> bebek ---> arnavutköy >>> çengelköy (motorla) ---> kanlıca ---> paşabahçe...

Aslında yola çıkmamın nedeni başımın çok ağrıyo olmasıydı. Temiz hava iyi gelir dedim ve bastım pedala. Tabi rüzgarın baş ağrısını tetikleyeceğini bile bile çıktım yola. Paşabahçeden beykoz'a doğru pedal çevirirken sultaniyede peyzajı yeni biten ve ismi de kitap okuma parkı konulan parkı gördüm. Parkın içerisindeki bir bölümde üstü kapalı bir tezgah oluşturulmuş ve burada isteyenlere ücretsiz kitap veriliyor tabi kitabı park dışına çıkarmamak kaydıyla. Etrafı da sloganlarla süslemişler "çok okuyan çok bilir" gibisinden . Ne güzel bir fikir diye düşündüm pedalımı çevirirken. Beykoz'a geldim ve bisikletimi Beykoz - Yeniköy seferi yapan tekneye bindirdim. Yeniköy'e geçerken bisikletim için ayrı para aldılar. Ben de bisiklet oturdu mu ki? dedim. Sonra da sinirlenip daha bi sert bastım pedala.
Avrupa yakasına geçtiğimde cebimde tekrar karşıyakaya geçmek için para kalmadığını farkettim. Tekrar geriye nasıl döneceğimi düşünürken bir ses! baaaaaaaap düüüüüüt !!! arkamdan korna çalıyor kırmızı araba . Yahu geç işte bomboş şerit kaldırımla bir gidiyorum zaten... Daha önce de farkettiğim birşey bu ama bugün birkez daha kanıtlandı. Bisiklete binerken beni sollayacakları zaman arkamdan korna çalanların %90 ı bayan. Sollarken de baya açıktan alıyorlar yani neredeyse diğer şeride geçecekler. Yol boyunca bu tip vakalarla çok karşılaştım. İstikamet Beşiktaş'tı. Yetişebilirsem 19:45 Kadıköy vapuruna binip Kadıköy'den babamın arabasıyla dönecektim. Ne yazık ki bu son çaba da karşıya geçme ümidimle beraber yok oldu.

Yanıma ne bir telefon almıştım ne de saat. Kasıtlı olarak yaptığım birşey değildi. Aslında umrumda da değildi karşıya geçip geçememek. Pedalı çevirirken o anın tadını çıkarıyordum. Vee aklıma müthiş bir fikir geldi. Akşam saatlerinde boğazdaki bütün iskelelere uğrayan çingene adı nedense çingene vapuruna çıkan bir boğaz hattı vapurumuz vardı. Sahilden bu vapuru gözlemeye başladım. Bir yandan da en yakın iskeleyi gözlüyordum pedala basarken. Arnavutköy iskelesine geldiğimde bahsettiğim vapurun beni ters istikamette çoktan geçtiğini bebeğe doğru yol almakta olduğunu görünce bir kez daha yıkıldım :(. İskelenin önünde duran sert bakışlı yurdum delikanlısı abiden saatin 19:57 olduğunu öğrendim. Yapacak birşey yoktu artık sabaha kadar pedal çevireceğiz buralarda derken insanların iskeleye doğru yürüdüğünü farkettim. İşte bir motor beklediğim motor hayallerimdeki motor :D . Herkesin içeri girmesini bekledikten sonra görevlinin turnikelerin başından çekilmesiyle birlikte (herhalde son seferdi) demir kapıyı açıp daldım içeri. Allah gönderdi bu motoru diyordum içimden...

Nereye gittiğini bilmediğim motor Çengelköy'e yanaştı. Karşıya geçsin de nereye geçerse geçsin düşüncesindeydim. Çengelköyde çay bahçelerinin oradaki çeşmede yüzümü yıkadım ve tekrar yola koyuldum. Boğaz kenarındaki yalıların birinin garajında muhtemelen son model mercedes,range rover, audi ve bikaç tane daha böyle arabasının camlarını silen sonra da "heytt be bunlar benim arabalarım dünyayı ben yarattım" dercesine otomobillerine bakan şahsı gördüm. Tabi yola devam çok var bizim ülkede bunlardan. İstanbul'un elektriğini bi yakadan öbür yakaya ileten büyük elektrik tellerine dikkatlice baktım. 5 tanelerdi. Yaz mevsiminde olduğumuz için sanırım gevşemişler sarkmışlardı boğazın üstüne. Derken Çubuklu'ya gelmiştim artık. Bir ara Askeri lisenin kapısında nöbet tutan abiye bir hal hatır sorayım düşüncesi geçti aklımdan. Aslında onun aklından neler geçirdiğini düşünmeye çalıştım. Zor bişey olsa gerek nöbet tutmak. Ama en azından boğazı, balık tutan insanları görüyordu şanslı olmalıydı. Ve bir baktım eve gelmişim. Bir bisiklet gezisi daha burda bitti benim için. Bir dahaki geziye fotoğraf makinamı almayı unutmayacağım. Zaten telefonum da servisten çıkmış olur onunla da çekebilirim...







card.ly